Günlük yaşamın yoğun gündem ve gürültüsü içinde her şey ve herkes bizden bir şeyler istiyor…
Aile, çevre, toplum, devlet, kurum, piyasa isteyen isteyene… İşte sonu gelmeyen bu istekler sonucunda sükunetle şu soruyu gündemimize almamız gerektiğini düşünüyorum…
İman bizden ne ister?
Biliyoruz ki; iman içi boş bir inanç sistemi ve kuru temennilerden ibaret bir düşünce biçimi olmadığına göre bu soru hayati önem arz ediyor…
İmanın isteklerine kendini kapatan kişinin imtihanı kaybettiğinde kuşku yok.
Bu durumda gerçekten iman bizden ne ister?
Bu soruya cevap ararken ilk etapta hatırladığım şu beş kelimeyi paylaşmak isterim:
1-İman bizden izhar ister.
2- İman bizden ispat ister.
3- İman bizden ihlas ister.
4-İman bizden ilkeli olmayı ister.
5-İman bizden istikamet ister.
Kısacası bunları izah etmek gerekirse neler söylenebilir?
İzhar imanın mümine yüklediği ilk görev izhar ve ilan etmektir…. İman gizlemeye gelmez… Kalbe oturunca harekete geçer… Doldurulamaz, durdurulamaz… Coşar, fışkırır, çağlar bendini aşar… Aksiyon ve amel olarak tezahür ve tecelli eder… Tükenmez bir gün kaynağına dönüşür… Korku, kaygı, kuşku, vesvese, evham duvarlarını yıkıverir varmak istediği hedefe emin adamlarla yürüyüverir.
Akideyi görünür, yaşanır kılmak imanın olmazsa olmazıdır…
Vahye şahitlik bunu gerektirir… İslami kimlik, kişilik, aidiyet böylece belirginleşir… İman merkezli bir duruş, bir fark, bir renk, bir çizgi kendini gösterir…
Takiyyeci, tavizci, tevilci, aşırı tedbirci vs. gibi korkaklık içeren zaaflar iman kendini gösterdikçe aşılır…
İspat… İman bir iddiadır… Her iddiada olduğu gibi iman da ispat ister…. İmanı ispat zeminlerinde bu yolda maruz kaldığımız imtihanlardır… Ödediğimiz bedeller, çektiğimiz çilelerdir… Her bir salih amelde imanı ispata yönelik eylemlerdir… Namaz, oruç, hac, zekat, davet, cihad, hicret, iyiliği emretme, kötülüğü engelleme, infak, iyilik, dua, zikir vs. hepsi imanın kanıtlamaya mutlu matuftur…
“Ama”sı, “acaba”sı olmayan bir iman…
Şüphe, şaibe, sorun, soru içermeyen bir iman…
İhlas… İmanı her türlü şirkten, küfürden, nifaktan, riyadan koruyucu kalkan kuşkusuz ihlastır… İman ihlasla İtminan bulur…
Yine her türlü ifsat, ilhad, isyan, inkar, ihlasın gücü ile etkisiz hale getirilir…
İmanla itibarı kazanmak isteyen öncelikle ihlasına baksın…
Samimiyet sınavını veremeyenler savunmaktan kurtulamazlar…
Tevhidi takva ile tahkim ettiğimiz vakit islam’ı temsil ve tebliğ ehliyetini kuşanmış oluruz… Aksi takdirde akide ile çelişen tenakuz ve tutarsızlıktan nasıl kurtulabiliriz?..
Allah’ın inam ve ikramıda şüphesiz ihlaslı kullarına yöneliktir…
İlkeli olmak… İlkelerimiz imkanımızdan neşet eder… Kur’an bir ilkeler bütünüdür…
Hz. Muhammed (sav) ilkeli duruşun muhteşem önderi, eşsiz örneğidir…
İnandığı doğrudan ödün vermeyen, basit çıkar hesaplarına girmeyen, inancının yaşamına hakim kılmanın mücadelesini tüm zamanlarda sürdürebilenler, gerçekten iman etmiş sadıklardır…
İlahi iradenin önerdiği ilkelerdir yaşamı anlamlı kılan, yaratılış amacına insana ulaştıran… İlkesizlik kriz, kaos, kabus, karanlık ve kahırdan başka ne getirebilir ki?
Evet ilkeleri ihlal bize ifsada götürür…
İlkesizlik en büyük ilkelliktir…
İstikamet… Bu konuda yüce Kur’an’ın beyanı oldukça nettir:
“Rabbimiz Allah’tır diyenler sonra istikamet üzere olanlar için ne korku vardır ne de hüzün.” (Ahkâf-13)
Allah’ın resulü Hz. Muhammed (sav) aynı gerçeğe vurgu yapıyor:
“Allah’a iman ettim de sonra istikamet üzere ol.”
İman asla ihanet, riyakarlık, sahtekarlık, hilekarlık kaldırmaz, tahammül etmez… İmanı olanın çizgisi bellidir… İnancı ile örtüşmeyen hiçbir anlayış, davranış ve duruşa sıcak bakmaz… Ödün vermez… Eğilmez… Bükülmez… Onursuz ve omurgasız bir kulvara savunulmaz… Ez cümle (5İ) ile iman imtihanımız devam ediyor…